2021 YILINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

1 TEMİZLİK ÇALIŞMALARI

Herakleia antik kentinde daha önce herhangi bir sistematik kazı çalışmasının gerçekleştirilmemiş olması, ayrıca Kapıkırı Mahallesi’nin antik kent ile iç içe geçmiş olması nedeniyle yapıların büyük bir kısmı yoğun bitki örtüsü altında kalmıştır. Bazı yapıların içinde çıkan ağaçlar ise yapı duvarlarını yıkmış bazı yapıların duvarlarını da ciddi şekilde tehdit eder hale gelmiştir. Ayrıca tiyatro ve diğer kamu yapılarına erişimi sağlayan yollar bitki örtüsü nedeniyle neredeyse kapanmış olup, bu durum ziyaretçiler için bazı olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. Bu nedenle hem yapılardaki tahribatın önüne geçebilmek hem de ziyaretçilerin yapıları algılamasını ve erişimini sağlamak amacıyla Athena Latmia Kutsal Alanı, Agora, Endymion Kutsal Alanı, Göl Kalesi, Liman Kapısı ve Tiyatroda, Muğla Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun 12.08.2021 tarih ve 11359 numaralı kararı ile yapıların içinde ve çevresinde detaylı temizlik çalışmaları gerçekleştirilmiştir.

Athena Latmia Kutsal Alanı, Agoranın batısında bağımsız bir kaya kütlesi üzerinde yükselmektedir. Yapının bulunduğu alandaki doğal kayalar nedeniyle zemin altta kesme taşlarla oluşturulan bir platform ile düzlenmiştir. Agoranın kuzeybatı köşesindeki Propylon ile erişim sağlanan kutsal alanda yer alan tapınak, çatı seviyesine kadar korunmuş olması nedeniyle de kentin en dikkat çekici yapılarının başında gelmektedir. Bu nedenle temizlik çalışmalarına bu alandan başlanmıştır. Kutsal alanda yoğun bitki örtüsünün yanı sıra tapınak çevresinde evleri bulunan köy sakinlerinin tapınak terasına ve bir alt terasa büyükbaş hayvanlarını bağladıkları bu nedenle de alanın önemli bir bölümünün hayvan pislikleri ile kaplandığı görülmüştür. Bitki temizliğine ilaveten tapınak terasındaki hayvan pislikleri de temizlenmiş ve hayvanlarını bu alana bağlayan köy sakinleri konu hakkında bilgilendirilerek uyarılmıştır.

Antik dönemde kent planlamaları arasında önemli bir yere sahip olan agora merkezli kent planlamasının önemli örneklerinden biri Herakleia antik kentidir. Antik dönemdeki işlevini bugün de kısmen sürdüren Agora, kente gelen ziyaretçilerin ilk uğradıkları alan olup, aynı zamanda bir otopark vazifesi görmektedir. Agoradaki temizlik çalışmaları batı, doğu ve güney duvarlarının ön kısmındaki bitki temizliği ve güneydeki dükkan/depoların bitki temizliği şeklinde iki bölümde gerçekleşmiştir. Özellikle Agoranın güneybatısında yer alan dükkan/depoların içi yoğun bitki örtüsü, duvarların yıkılmasına sebebiyet verecek kadar büyümüş ağaçlar ve ne yazık ki mahalle halkı ve/veya ziyaretçiler tarafından atılmış çöplerle doluydu. Söz konusu çöpler toplanmış ve bitki örtüsü temizlenerek ziyaretçiler için alan algılanabilir hale getirilmiştir.

Kentin kuzeydoğusunda yer alan tiyatro ve tiyatroya erişimi sağlayan yollarda da temizlik çalışması yapılmıştır. Mahalle içinden tiyatroya erişimi sağlayan yol belli bir noktadan sonra yabani bitkiler nedeniyle neredeyse görünmez olmuştur. Bu alan temizlenerek hem patika açığa çıkarılmış hem de ziyaretçiler için oluşabilecek olumsuzluklar ortadan kaldırılmıştır. Tiyatronun sahne binası yabani otlardan arındırılarak ziyaretçilerin algılayacağı hale getirilmiş, cavea kısmında da kısmi temizlik çalışmaları gerçekleştirilmiştir. 

Kentin ana giriş yapılarından biri olan Liman Kapısı Kapıkırı Mahallesi’ne erişimi sağlayan asfalt yolun hemen yanında olmasına karşın, yapının çevresini saran bitki örtüsü nedeniyle yoldan geçenler tarafından hiç dikkat çekmemektedir. Mevcut yerleşimin ismini almasını sağlayan bu kapının hem iç hem de dış kısmında gerçekleştirilen temizlik çalışmaları ile yapı görülür hale getirilmiştir.

2 KAZI ÇALIŞMALARI

2.1 Endymion Kutsal Alanı

Herakleia’nın en önemli kutsal alanlarından olan birisi olan Endymion Kutsal Alanı, kentin güneybatısında, köyün girişinde yer alan gişeden sahile doğru giden asfalt yolun hemen kuzeyinde yer almaktadır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu konumlandırılan tapınağın kuzey cephesi Latmos Dağı’na, güney cephesi (ön cephe) ise Bafa Gölü’ne (inşa edildiği dönemde denize) bakmaktadır. Yapı, naosun kuzey duvarının yarım daire formundaki sıra dışı planın Endymion’un doğal kutsal alanı olarak kabul edilen bir mağaranın taklit edilmesi ile ilişkilendirilmiş, bu nedenle Endymion Tapınağı olarak tanımlanmıştır. Herakleia’da bulunmuş ve bugün Paris Louvre Müzesi’nde korunan, Endymion’u Herakleia’nın kurucusu olarak gösteren bir yazıtla da bu düşünce desteklenmiştir.

Endymion Tapınağı olarak tanımlanan yapının mimarisi oldukça sıra dışıdır. Pronaos ve naostan oluşan yapı pentastylos in-antis (antalar arasında beş sütun) planlıdır. Bu yönüyle antik çağ mimarlık tarihinde bilinen tek örnektir. Naosun kuzey duvarı apsis biçimli yapılarak, ana kaya da yapının içine dahil edilmiştir. Bu uygulama Kuzey Karia’daki yerleşimlerde askeri mimaride ve konut mimarisinde karşımıza çıkan bir uygulama olsa da tapınak mimarisinde kayanın mimariye bu kadar dahil edildiği bir yapı bilinmemektedir. Pronaosun hemen önünden (güneyinden) geçen köy yolu nedeniyle yapının önündeki düzenlemeler hakkında ne yazık ki bilgi sahibi değiliz. 

Tapınak çevresinde öncelikle tapınağın naos ve pronaos bölümlerindeki otlar alınmış, ardından çevrede yer alan ve tapınak duvarlarının tahribatına yol açması muhtemel köklü çalılar temizlenmiştir. Ayrıca Endymion Kutsal Alanı’na giden asfalt yol güzergâhı üzerinde çöp ve bitki temizliği yapılmıştır. Endymion’daki bitki temizliğinin ardından naos kısmında kazı çalışmalarına başlanmıştır. Naos içinde gerek yapının duvarlarından düşen gerekse yapının önemli bir kısmını oluşturan ana kayadan kopmuş olan parçaların varlığı belgelenmiştir. Bunların dışında naos içinde biri doğuda biri batıda aynı aks üzerinde iki sütun tamburu tespit edilmiştir. Yapının kuzeyinde ana kayanın önündeki çalışmalarda +20.85 m kotta ana kayanın tıraşlanmasıyla oluşturulmuş bir platform ortaya çıkmıştır. Üst kotlarda sürdürülen çalışmalar sırasında alan içinde yoğun şekilde moloz taşların ve duvar bloklarının çıktığı sert kahverengi bir dolgu toprağa rastlanmıştır. Üst kottaki yüzey dolgusunun kazılmasının ardından yapının kullanım evreleri hakkında bilgi veren tabakaların kazılmasına başlanmıştır. Bu çalışmalarda +20.70 m kottan itibaren yoğun şekilde midye kabuklularının yer aldığı daha yumuşak bir dolgu tabakası tespit edilmiştir. Geç Antik Çağ’a tarihlendirilen çok sayıda amphora, pişirme ve sofra kaplarına ait parçaların yer aldığı bu tabaka, yapının tapınak işlevini yitirdikten sonraki sürece dair önemli bilgiler sunmaktadır.

Midye kabuklarının ve yoğun seramik dolgusunun yer aldığı tabakanın kazılması esnasında, 2021 yılı çalışmalarının en heyecan verici buluntu grubu ile karşılaşılmıştır. +19.75 m seviyeden itibaren zemin seviyesine kadar devam eden dolgu tabakasında, naosun farklı noktalarında çok sayıda heykel parçası açığa çıkmıştır. Genel olarak küçük boyutlu heykellere ait olan bu parçalar içinde Artemis ve Aphrodite gibi tanrıçalar, Aphrodite’nin eşlikçisi olan Eros’a ait bir baş, Artemis’in tazısına ait gövde ile baş, dört adet karyatid heykeline ait gövde ve baş parçaları, iki adet Hellenistik portre, Roma Dönemi’ne ait giyimli bir kadın yontusu ile iki kahramanın betimlendiği erkek heykellerine ait gövdeler bulunmuştur. Ayrıca iki farklı kolosal heykele ait omuz, diz ve el parçaları, iki adet güvercin heykeli, köpek başının yanı sıra  insan ve hayvan heykellerine ait çok sayıda uzuv parçası açığa çıkmıştır.

Heykel parçaları dışındaki bir başka önemli buluntu grubunu pişmiş toprak kandiller oluşturur. Özellikle naosun güneybatı köşesinde bulunan çok sayıdaki kandilin büyük bir kısmı gerek form özellikleri gerekse üzerlerindeki kabartmalar dikkate alınarak Erken İmparatorluk Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. Aynı alandan çıkan ve üzerinde palmet kabartmalarının yer aldığı bir başka grup ise MS 2. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Kandillerden bir tanesi ise Geç Antik Çağ’a aittir. Bunların yanı sıra kazı çalışmaları sırasında bronz sikkeler ve farklı işlevlere sahip bronz objeler, pişmiş toprak ağırlık ve ağırşaklar da bulunmuştur.

Yapının uzun ve farklı kullanım evrelerine dair en önemli ve sıra dışı kanıt ise zemin mozaiğidir. Naosun merkezinde +19.45 m kotda yer alan mozaikte krem, sarı, bordo, kahverengi, lacivert açık mavi ve gri gibi farklı renkte tesseralar kullanılmıştır. İlk tespitlere göre MS 3. yüzyılda yapıldığı anlaşılan mozaik, yapının inşasından yaklaşık 500 yıl sonraki farklı bir düzenlemeyi göstermektedir. Naosun tamamına yayılmayan mozaik giriş ile Geç Antik Çağ’da eklenen harçlı duvara kadar olan alanı kaplamaktadır. Merkezde 303 x 419,5 m ölçülerinde lacivert tesseralar ile yapılmış bir bordür içinde üç farklı sahne yer almaktadır. Üstteki sahne bir yaban keçisi avıdır. Her iki tarafta yer alan avcılar ortada avcılara göre daha büyük betimlenmiş yaban keçisi ve yaban keçisine saldıran tamamen kırmızı renk tesseralarla yapılmış bir köpek yer almaktadır. Ortada her iki kenarda Eroslar tarafından tutulan girlandlarla taşınan volütlü bir krater yer almaktadır. En alttaki sahnede ise yaban domuzu avı betimlenmiştir. Sahne, elinde mızrak tutan bir avcı, avcıya göre oldukça büyük boyutlarda yapılmış bir yaban domuzu ve iki köpekten oluşmaktadır. Yer yer tahribatlar ve dalgalanmalar görülmekle birlikte mozaiğin genel korunma durumu oldukça iyidir. Zemin gerekli koruma önlemleri alınarak kapatılmıştır. 

Yapının pronaos bölümünde de kazı çalışmaları yapılmıştır. Batı duvarı büyük oranda yıkılmış olan pronaosta da Geç Antik Çağ’da yapılmış bazı düzenlemeler tespit edilmiştir. Naos zeminindeki mozaik ile aynı teknikte yapılmış bir zemin, pronaosta da belgelenmiştir. Ancak gerek pronaostaki zeytin ağaçlarının kökleri gerekse batı duvarının yıkılması ile oluşan tahribat nedeniyle naos mozaiğinin aksine pronaos mozaiği oldukça tahrip olmuştur.

2.2 Göl Kalesi

1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’nda Doğu Roma ordusunu yenen Türk boylarının tüm Anadolu’ya yayılması Bafa Gölü çevresinde yaşayan halkın bazı önlemler almasına neden olmuş bu kapsamda göl çevresinde pek çok kale inşa edilmiştir. Söz konusu dönemde Herakleia’daki Hellenistik savunma sisteminin bazı kısımlarında onarım ve yeniden düzenleme çalışmaları yapılmıştır. Bunlardan biri olan Göl Kalesi, fazlaca tahrip olan yapılardan biri olduğu için 2021 yılı çalışma programı kapsamında ele alınmıştır.

Göl Kalesi’nde kazı öncesi bitki temizliği yapılmış ve tek başına bu çalışma bile hem kalenin ziyaretçiler tarafından algılanmasını sağlamış hem de kaleye olan ziyaretleri arttırmıştır. Göl Kalesi’ne giden patika yol temizlenerek ziyaretçilerin kullanıma açılmış ve devam eden süreçte yapılan kazı çalışmaları sırasında kullanılacak traktör ve benzeri araçlar için uygun hale getirilmiştir. Patika yolda yapılan temizlik çalışmaları sonrasında Göl Kalesi’nin kuzey dış cephesinde yer alan yoğun bitki ve köklü çalılar temizlenmiş, buradaki moloz taş yığınları tasnif alanına taşınarak, kalenin giriş cephesi düzenlenmiştir. Ayrıca kalenin iç kısmı ve kulelerde de temizlik çalışmaları yapılmıştır.

Kale içindeki ilk kazı çalışmaları kuzeybatı köşede yer alan ve kuleye ait olduğu düşünülen moloz taş yığınlarının bulunduğu alanda başlamıştır. Yapının doğu kısmında bir apsisin açığa çıkmasıyla, bu alanda küçük bir şapelin var olduğu anlaşılmıştır. Kuzey ve batısı kale duvarlarına yaslandırılan bu şapel, kaleden daha sonraki bir dönemde inşa edilmiştir. Şapelde yapılan çalışmalarda +31.58 m kotta, kireç harcın kullanılmasıyla oluşturulmuş bir taban açığa çıkmıştır. Şapelin dış duvarları ile bu taban arasında önemli bir kot farkı vardır. Bu nedenle ulaşılan tabanın yapının orijinal evresine ait bir zemin olmadığı, yıkılan şapele ait molozların düzlenerek yeni bir zemin oluşturulduğu anlaşılmıştır. İkinci evrede kullanılan yapının girişi güneyde yer almaktadır. Girişin dış kısmında ise düz yüzeyli taşlardan oluşan bir zemin döşemesi açığa çıkmıştır. Kireç harçtan oluşan ikinci evreye ait taban üzerinde, tüm alana yayılmış yangın tabakası ve bu yangın tabakası içinden ahşap çatı aksamına ait, yoğun ateşe maruz kaldığı için cüruflaşmış demir çiviler bulunmuştur. Bu nedenle yapının kullanımının bir yangınla sona erdiğini söyleyebiliriz.

İlk evrede şapel olarak kullanılan bu yapının zeminini belirleyebilmek amacıyla, taban döşemesinin tahrip olduğu apsis kısmında sondaj çalışması yapılmıştır. Bu çalışmada tabandan 1,06 m derinlikte şapelin tahrip olan orijinal zeminine ulaşılmıştır. Şapelin doğu duvarının önünde ve iç kısmında yaptığımız çalışmalarda çok yoğun fresk parçaları ile karşılaşılmış olmasına karşın, duvarların yüzeyinde in situ korunmuş fresk kalıntısına rastlanmamıştır. Bu durum fresklerin özellikle kazınmış olabileceği fikrini doğurmaktadır. Çünkü, Göl Kalesi’nde yaptığımız kazılarda elde ettiğimiz ilk veriler, kalenin Beylikler Dönemi’nde de kullanılmaya devam ettiği yönündedir. Bu süreçte şapel tamir edilerek, cami olarak kullanılmış olabilir.

Şapelin kazısının tamamlanmasının ardından tahkimat duvarlarının iç yüzüne yerleştirilmiş, üstteki seğirdim yolunu taşıyan kemerlerin ön kısımlarında çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar, bir kısmı yıkılmış bir kısmı ise gerekli önlemler alınmaması durumunda yakın zamanda yıkılacak olan tahkimat duvarlarının konservasyon çalışmalarına hazırlık amacıyla yapılmıştır. Ancak yapılan çalışmalarda bu alanların tamamında yapının kale işlevini yitirdikten sonraki evrelerine dair veriler tespit edilmiştir. Niteliksiz duvar örgülerine sahip bu yapılardan pek çoğunun işlevini belirlemek ne yazık ki mevcut durumda mümkün değildir. Ancak güneybatı köşede gerçekleştirilen kazılarda bulunan çok sayıda demir cürufu bu alanın bir dönem demir atölyesi olarak kullanıldığını göstermektedir. Bir diğer önemli alan Şapelin güneyinde yer alır. Buradaki büyük boyutlu bir dolya sıvı depolama ile ilişkilidir. Bu yapılardaki çalışmalarda elde edilen bir grup gümüş sikke ise şimdiye kadar Herakleia’da bilinmeyen bir döneme ışık tutmuştur. İlk tespitlerimize göre Menteşe Beyliği bölgenin hakimiyetini ele geçirdikten sonra en azından bir süre Herakleia’yı bir yerleşim alanı olarak kullanmıştır.